3 Haziran 2013 , Pazartesi
Geçtiğimiz haftadan bu yana, Taksim Gezi Parkı’nda emniyet güçlerinin orantısız güç kullanımı ve aşırı sert müdahalesi ardından, başta İstanbul’da olmak üzere Türkiye’nin belli başlı tüm kentlerinde hepimizi derinden etkileyen olaylar yaşanıyor.
Gezi Parkı’nı korumaya yönelik barışçıl bir protesto ile başlayıp sokak çatışmalarına kadar gelen ve tüm dünyada yankılanan bu süreçten, kamu yöneticilerinin de kabul ettiği polis şiddeti kadar kullanılan iletişim dili ve protestoculara layık görülen aşağılayıcı sıfatlar da sorumludur.
Sayın Cumhurbaşkanımızın bugün yaptığı “İyi niyetli olarak verilen mesajlar alınmıştır” açıklamasının, kent merkezlerini bir savaş alanına döndüren toplumsal öfke patlamasını yatıştırmasını ve bu vesile ile bundan sonra olabilecek gösterilerin de her türlü şiddetten uzak durmasını umut ediyoruz.
Biz iletişim profesyonelleri olarak, toplum adına karar alan yerel ve ulusal yöneticilere şu basit gerçekleri bir kere daha hatırlatmayı görev biliyoruz:
Sağlıklı bir demokrasinin temeli çift yönlü çalışması gereken bir iletişimdir. Bu ülkede yıllardan beri süregelen, farklı ve muhalif görüşleri dikkate almayan, tam tersine onları suçlu ilan eden yaklaşımlar artık terk edilmelidir. Ben yaptım oldu mantığı ile hareket eden ve “barışçıl yollara seslerini duyurmaya çalışan farklı ve muhalif görüşlerin muhatabı emniyet güçleridir” yaklaşımının ülkemize getireceği tek şey daha fazla kaos ve tedirginliktir.
İDA olarak, hükümete ve tüm kamu yönetimine, “Çözüm Süreci” başlığında toplumsal uzlaşmaya en çok ihtiyacımız olan bu dönemde, toplumun tüm renk ve katmanları ile ortak bir akıl yaratmanın yolunun doğru ve karşısındakini ciddiye alan bir iletişim çabasından ve buna uygun bir iletişim dilinden geçtiğini bir kez daha hatırlatmayı görev biliyoruz.
Etiketler: İDA Gezi Parkı